Ben üniversiteyi kazandığımda Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü “Geleceğin Mesleği” sıfatını almış bir iki bölümden biriydi, yeniydi ve insanlara açıklaması zordu. Yapacağım işi “mühendis”, “avukat”  ya da “öğretmen” gibi tek kelime ile açıklayabilme lüksüne sahip değildim. Şu anda mesleğimde doktor adayıyım (hekim değil dikkat!). Hala yeni bir ortama girdiğimde mesleğimle ilgili açıklama seremonim devam ediyor.


İnsanlar, ne iş yaptığımı sorduktan sonra aldıkları cevap karşısında önce 3-5 saniyelik bir algılama süresi geçirirler. Yakaladıkları tanıdık “genetik” kelimesine tutunur, beyinlerinde bunu işleme alırlar. Bu sürece kalın tondan bir “hımmm” ve bir kaş yukarıda onayladığını belirten kafa sallama eşlik eder. Bu sırada beyin analizini tamamlar, kişi hatıralarından gelen genetik bilgisinin verdiği rahatlıkla mizah kapısını aralar ve şakasını yapar. Ne sıralama değişir ne de sorulan sorular. İşte “O” sorulardan bazılarını bir kez de sizin için cevaplayacağım.


Genlerimizi sayabilir misin?


Sayının büyüklüğünden ziyade bu konuda “Ali’de 300 gen mi varmış, o zaman ben de kesin bir 500 tane vardır” mantığı oldukça yaygın. Nedense gen sayımızın mutlak değil de göreceli olacağı fikri daha inanılası geliyor. Peki, kaç desem mutlu olursunuz; 1000, 2000? Kendimizi ne kadar yetkin, başarılı görüyorsak gen sayımızın da o kadar fazla olması gerektiğine inananlar, size kötü bir haberim var. Evet, siz de beğenmediğiniz Ali ile aynı gen sayısına sahipsiniz. Gen sayınız kim olduğunuzla, ne kadar yetenekli ya da yeteneksiz oluşunuzla ilgili değil. Tamamen Homo sapiens olmanızla ilişkili bir durum. Sorunun cevabına gelecek olursak bu yazının yayıma hazırlandığı tarih itibari ile protein kodlayan 19.691 geniniz bulunmakta.



Benim genetiğime bir bak, çok değişiğim ben!


Meyve sineğini bilirsiniz. Hani şu yazın iki dakika tabakta bıraktığınız karpuzun hemen başına üşüşen miniklerden bahsediyorum. Tam da o arkadaş ile %60 benzersiniz desem ne dersiniz? Kendimizi hep diğerlerinden “daha …..” görürüz ya da içgüdüsel olarak görmek isteriz. Kimse sizi suçlamıyor merak etmeyin. İnsan olmanın fabrika ayarı ile gelen bir durum bu. Ama işin bilimsel boyutu öyle değil sevgili okur. Benziyoruz, benziyorsunuz. Sirke sineğine %60, sütünü içtiğimiz ineklere % 80, sokakta su kabına su bıraktığımız kediye %90 benziyorsunuz. Ve en önemlisi şu anda yanınıza oturan sıra arkadaşınıza, otobüste yan koltuktaki yaşlı amcaya, deniz aşırı ülkedeki mektup arkadaşınıza %99,9 benziyorsunuz.


Bizi de klonlayabilir misin?



“Tabii neden olmasın, kaç kopya istersiniz?”. Bir bilim kurgu filminde olsaydık bu cevabı duyabilirdiniz ancak gerçek dünyada bu isteğinize olumlu cevap almanız şu an için mümkün değil. Tek ve özel olma kaygısıyla çelişen bu durumu ancak günlük işlerin yoğunluğunu paylaşacak bir ortak ihtiyacı ile açıklayabiliriz sanırım. Hatırlayın, klon koyun Dolly taşıdığı genetik materyal başka bir koyunun bire bir aynısı olan bir “eş” idi. Ayrı bir bireydi ve kendi bilinci vardı. Sizden bir tane daha olduğunda “kopya siz” de sizinle aynı temel haklara sahip olacak. Her şeyden önce yaşama hakkı olan ayrı bir birey olacak. Ortada bir yedeğinizin olması durumu yok anlayacağınız. Sorunuzun tek cümlelik cevabı; ne etik ne de hukuki olarak ne yazık ki bu isteğinizi yerine getiremiyoruz.


Bir genetikçiye mutlaka sorulacak sorular bu kadar değil elbette. Devamını yazının ikinci bölümünde okuyor olacaksınız. Bu arada hazır genetikçiyi bulmuşum neden ben de sormayayım diyorsanız, sorularınızı yorumlar kısmına bırakabilirsiniz.


Sağlıcakla,


Tuğba Köse


 


KAYNAKLAR


http://www.idgconnect.com/IMG/668/21668/cancer-genome.jpg


http://www.animalresearch.info/files/6214/0742/1263/1996_2.jpg


https://www.ncbi.nlm.nih.gov/genome/annotation_euk/Homo_sapiens/106/


https://www.genome.gov/19016904/faq-about-genetic-and-genomic-science/


http://genome.cshlp.org/content/17/11/1675.full


http://science.sciencemag.org/content/324/5926/522.full


https://www.genome.gov/10005835/